Hüsamettin URFALIER

Hüsamettin URFALIER

Kayseri, Köşe Yazısı, Hüsamettin Urfalıer, Yazar

“KAYSERİ KALESİ NE ANLATIYOR?”

“Kale” kelimesi sözlük anlamıyla “düşmanın gelişinin beklendiği yol üzerine stratejik bölgelere savunma amacıyla inşa edilen tahkimatı” ifade etmektedir. Kale inşaatlarının başlangıcı antik çağlara kadar uzanmaktadır. Ancak kaleler askeri gücün toprağa teması olduğu kadar “idari, siyasi ve ekonomik” pek çok işleve de sahip olmuştur. Söz konusu gücü sebebiyle "kraliyet oyunu" olarak anılan satrançta dahi şah ve vezirden sonra en önemli taş olarak kale olmuştur.

Tüm heybetiyle asırlara, hatıralara ve kim bilir belki de nice efsanelere sahip Kayseri Kalesi, net bir tarih vermek güç olsa dahi MS.3.Yüzyılda Doğu Roma İmparatorluğu tarafından inşa ettirilmiştir. Kalenin özellikle de Pers’lerden gelecek saldırıların savunulması amacıyla inşa ettirildiği tahmin edilmektedir. İlerleyen asırlarda kale Arap, Moğol ve muhtemelen 1.Haçlı Seferinde Kudüs’ü ele geçirmek üzere Kayseri’den geçen Haçlı ordusunun saldırısına maruz kalmıştır.

Tarih boyunca inşa edilen ilk kaleler ahşap iken, tipik bir orta çağ mimarisi ve orta çağ sembolü olan Kayseri Kalesi’nin Erciyes Dağının patlamasıyla oluşan volkanik kesme taşlardan inşa edilmiş olduğu ihtimali yüksektir. Araştırmalarda önceleri etrafında bir hendek ve hendek içinde su olduğu, o dönemde altın kapının önündeki köprüden kaleye girilmek zorunda olduğu ifade edilmiştir. Nitekim hendek sayesinde düşmanın tünel kazarak kalenin içine erişimi engellenmektedir. Yapıldığı dönem itibarıyla yüksek güvenlik önlemlerine sahip kale dış surlardan teşekkül eş merkezli savunma çemberine de sahiptir. İnşa edildiği dönemde altında gizli geçitler ya da ölüm tuzağı şeklinde bir giriş kapısı varmıydı bilinmez.

İç kalenin güneyinde bulunan altın kapı üzerinde Selçuklular’dan kalma “hâkimiyet, koruyuculuk, kuvvet ve kudret” tasviri olan “2 adet Arslan Heykeli” bulunmaktadır. Tarih öncesi dönemlerden başlayarak Türk Milleti tarafından “Hâkim ve Yol Gösterici Millet Olma” inancıyla “Kurt, Aslan ve Çift Başlı Kartal” gibi sembollerin kullanıldığı bilinmektedir. Hatta Selçuklu hükümdarları Alparslan ve Kılıçarslan gibi içerisinde “Arslan” geçen isimlere sahiptir.

Selçuklu orduları tüm seferlerine Kayseri’den hareket etmiş,  1453 yılında İstanbul’u fethedip Çağ Kapatıp Çağ Açan Hükümdar Fatih Sultan Mehmed’in şanlı ordusu Kayseri’de konaklamış, bu kutlu sefere Kayseri’den hareket etmiştir. 1000 yıllık Bizans İmparatorluğu'na son veren Fatih Sultan Mehmed bunun üzerine "Kayser-i Rûm" (Roma İmparatoru/Romalıların Sezarı) unvanı ile de anılmıştır.

Kayseri’nin bu önemi üzerine midir bilinmez, Fatih Sultan Mehmed’in fermanı üzerine iç kaleye “Fatih Cami-i Şerifi” inşa ettirilmiştir. Savaş toplarının icadıyla ve Fatihin İstanbul'u almak için döktürdüğü büyük top "Şahi" ile beraber kalelerin savunma özelliği ortadan kalkmıştır. Sonraki dönemde dış surların ötesinde yapılaşma başlamış, iç kale bir dönem askeri üs olarak bir dönem ise ticaretle iştigal edilen bir alan haline gelmiştir.

Çocukluğuma isabet eden dönemde “sebze meyve pazarı” olarak kullanılmakta idi. Kalenin surlarına çıkmak serbestti. Surların dik merdivenlerini tırmanır, nefes nefese kalır, en yukarıya ulaşınca birden yorgunluğumuz biterdi. O panaromik izlentiden şehrin manzarasını ve Erciyes’i seyretmek enfesti. Gençlik yıllarımda içinde tuhafiye, kuyumcu, kafeteryaları barındıran sosyal bir mekâna dönüşmüştür. Girişine asılan “Kale Çarşısına Hoşgeldiniz” levhası ile tasdik edilen yaşayan bir bedesten gibiydi.

Sovyetler Birliğinin dağılmasını takiben 90’lı yılların başlarında kale bit pazarı benzeri bir oluşum olan Rus Pazarının da kurulduğu mekân halini almıştı. Rus pazarında ilginç elektromekanik aletler ve kaliteli spor malzemeleri gibi ürünler bulmak mümkündü. Tezgâhların arasında adeta birçok hazine gizliydi. Hatta diyebilirim ki “kale; kapalı çarşı ve yeraltı çarşısı” konsepti ile bir bütün teşkil eden zamanın AVM’si ve büyük bir sosyalleşme merkezi olmuştur.

Günümüze gelindiğinde kale içinde yapılan yeni düzenlemeler sebebiyle kale esnafının bir kısmı Hunat Çarşısına, Kayseri Arkeoloji Müzemiz ise Kale içerisine taşınmıştır. Ülke ve şehir kültür turizmine büyük katkı sağlayan kale 2.000 yıllık tanıklığıyla şehrimizin maddi-manevi terakkî serüvenini hiç yorulmadan anlatan bir sembol olmaya devam etmektedir.

Kale ile ilgili yazımızı tamamlarken; kalenin mütemmim cüzü olan, yıkılan dış surlar içinde kalan, ülkemizdeki kapalı çarşılar arasında İstanbul Kapalıçarşı'dan sonra en büyüğü olan, Selçuklular döneminde üzeri açık olarak inşa ettirilen Kayseri Kapalıçarşısını, çarşının önemini ve kıymetini artırmak için Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa tarafından 1723 yılında yaptırılmış olan bedesten niteliğinde “Vezir Hanı”nını ve altın kapının çıkışına denk gelen yerde bulunan Türk Kurtuluş Savaşı yani Milli Mücadele döneminde Kayseri’li kadınların ellerinde bulunan eşyaları satarak bunların bedeliyle cephane alıp cepheye bizzat sevk ettiği yerin başlangıç noktası olan “Kadınlar Çarşısını” ve bunu sembolize eden Türk Bayraklı “Kadınlar Çarşısı Heykelini” de zikretmeden geçemeyeceğim.

PAYLAŞ

DİĞER YAZILARI

×