Hüsamettin URFALIER

Hüsamettin URFALIER

Kayseri, Köşe Yazısı, Hüsamettin Urfalıer, Yazar

ÜLKEMİZİN KÜLTÜR MOZAİĞİ KAYSERİ-9 KAYSERİLİ FIKRALARI

Türk edebiyatına tanzimat döneminden sonra giren sözlü edebiyatın ürünleri olan fıkralar, genel olarak belirli bir konuda tarihin sosyal ve siyasi durumlarının değerlendirildiği zaman içerisinde anonimleşen eğlenceli, özlü, nükteli ve hoş bir üslup ile anlatılan veya yazılan güldürücü kısa hikâyelerdir. Çoğu zaman sohbetlerin tadı tuzu olan fıkralar kıssadan hisse şeklinde anlatılır. Anlatımı pekiştirir, konuşulan konuya renk katar ve bir yönüyle beyin gıdıklamasıdır.

 Elbette fıkra anlatmak, dinlemek ve yazmak da ayrı birer kültür ayrı birer sanattır. Fıkra anlatmanın uygun yeri ve zamanı olması gerektiği gibi, diyelim mizahi bir fıkrayı anlatan kişi dinleyiciden çok gülmemeli, dinleyici de  bir fıkra anlatıldığında “Bir fıkra da ben anlatayım” diye sohbeti fıkra anlatma seansına dönüştürmemelidir. Zira anlatımda yapılan yanlışlar anlatanı mahcup edebileceği gibi, dinleyici aşısından da nezaket kurallarına aykırılık meydana gelebilir. Özellikle Nasreddin Hoca fıkraları başta olmak üzere Karadeniz fıkraları, Kayserili fıkraları ve Bektaşi fıkraları kültürümüze girmiş en popüler örneklerdir. Ben de bu yazıda kültür mozaiğimizde geniş bir yelpazeye sahip olan ve çok sevilen mizahi “Kayserili Fıkralarını” beğenilerinize sunuyorum. Keyifli okumalar..

 1-TATLI TATLI KAŞINMAK

 Mehmet Ağanın sırtında, sürekli bu karşın hasıl olur, durmadan kaşınırmış. Bir gün köy kahvesinde karşılaştığı iflas etmiş bir arkadaşı; şaka olsun diye "ne o Mehmet Ağa? der uyuz mu oldun yoksa?  Mehmet Ağa, sözünü çeker mi hiç "Senin gibi iflas edip, acı acı düşününceye kadar, uyuz olup tatlı tatlı kaşınmak daha iyi’’ der.

 2-ÇÜNKÜ FABRİKANIN SAHİBİ DE…

 Kayserilinin biri Amerikaya gider. Yirmi yıldan beri Amerika'da yaşayan hemşehrisini bulur. Hemşehrisinden yirmi yıldan beri ne yaptığını sorar, Bir fabrikada işçiyim" cevabını alır. Kayserili, Yirmi yıldan beri bu fabrikada çalışıyorsun da hala fabrikanın sahibi olamadın mı? Ne biçim Kayserililik bu, ayıp sana, der. İşçi arkadaşı; "Hemşehrim der, bu fabrikanın sahibi olmama imkân yok. Kayserili neden yahu? diye soran Kayseriliye; "Çünkü, fabrikanın sahibi de Kayserili`der

 3-AMERİKA'DAN MÜHENDİS

 Kayseri köylerinden birinde, köylüler imece usulüyle, köyün bir kesiminde yol yaparlar. Bu ilkel yolun mühendisliğine görevlendirilen eşeğin geçtiği kesim genişletilerek yol haline getirilir. Bu ilginç yol yapımı oradan geçen iki Amerikalının dikkatini çeker ve oradaki köylülere sorarlar "Ne yapıyorsunuz? Yol yapıyoruz. Amerikalı, "İyi ama su eşeğin burada işi ne? Köylü, "Yolun mühendisi o yol yapımına en uygun yolu gösterir. Amerikalılar bir hayli güldükten sonra, Peki ya.- eşek bulamasaydınız ne yapardınız? Köylünün birisi "O zaman, der Amerikadan mühendis getirirdik."

4-DOĞRAMASINI BİLMEYENİN!

Trenle uzun bir yolculuğa çıkan Kayserili; yolda yemek için yanına aldığı pastırmasının yerinde olmadığını görünce canı sıkılır, başlar dişlerini gıcırdatmaya..Bunu fark eden yol arkadaşlarından biri, Hayrola ağa, nedir bu canının sıkkınlığı?" der. Kayserili meseleyi anlatır. Adam "Bire canım der, bir gün pastırma için bu kadar yanmaya değmez." der. İşin pastırmanın çalınmasında olmayan Kayserili; "Pastırmanın çalınmasına yanmıyorum amma pastırma doğraması bilmeyen birinin eline geçtiyse diye ciğerim yanıyor" der.

 5-OKUMAM YAZMAM YOK AMA!

 Kayserilinin askerliği sırasında, komutan; "Okuma yazma bilenlerle bilmeyenleri ayırırken, bizim okuma yazma bilmeyen Kayserilide, okuma yazması olanların tarafına geçer Komutan, Kayseriliye sorar, "okuman yazman varmı senin ? Kayserili hazır cevap, kendine güvenle cevap verir. Komutanım, "Okuma yazmam yok ama Kayseriliyim" der

  6-PAZARLIĞA GİRİŞEBİLİRİM

 Bilinen bir gerçek, Kayserililer alışverişlerinde pazarlığı çok severler. Küçük yaştan çocuklarına da bunu öğretirler Kayserideki bir ilkokulda, iki çocuk konuşur. Beş kere beşin yirmi beş ettiğini biliyorsunda, öğretmene niye "yirmi sekiz eden dedin.” “Evet yirmi beş olduğunu biliyordum da, öğretmenimle bin pazarlığa girişebilirim diye yirmisekiz dedim”

 7-SEN EŞEKLİĞİNLE BUNUN..

Kayseriye turist olarak gelen bir yahudi dolaşırken, elinde bir altın ayakkabı çekeceğiyle oynayan bir çocuğa; Be kuzum der, sana para vereyim, sende elindekini bana veri Çocuk; ben bunu parayla satmam. Yahudi," peki ne ile verirsin"? Çocuk; "omuzuna binerim, dediklerimi yaparsan veririm." Yahudi pazarlıktan memnun, bindirir Çocuğu omuzuna." Çocuk; "haydi der, eşek gibi hem anıracak, hem de koşacaksın. Yahudi; "Dediklerini yaptım, ver bakalım çekeceği. Cin gibi çocuk, Yahu- dinin karşısına geçer. "Sen der, eşekliğinle çekeceğin değerini biliyorsun da, ben insanlığımla bunun kıymetini bilmezmiyim?

 8-SENİN AVUCUN DAHA BÜYÜK

 Çocuk çarşıda dolaşırken bi dükkanın önünde, leblebi kavrulduğunu görür ve leblebilere bakma başlar. Dükkan sahibinin dikkatini çeker; "oğlum leblebiden bir avuç al der. Ama çocuk almaz. Bunun üzerine dükkan sahibi bir avuç leblebiyi çocuğun cebine koyar ve çocuğa; "Neden sen elinle almadın, der. Çocuk, "Amca senin elin daha büyük olduğu için ben almadım der’’.

  9-İÇİNDEN DEVE ÇIKACAK DEĞİL YA!

 Zamanın Valisi bir ilçeye ziyarete gider. ikram edilen kahvenin ilk yudumunda; valinin ağzına bir sinek gelir. Buna sinirlenen Vali; "Çağırın der, şu kahveyi pişiren herifi bana der. Kahveci Hasan usta gelir, Vali bey adama çıkışmaya başlar, "Pis herif, dikkat etsene, pişirdiğin kahveden sinek çıktı der." Vali beyi dinleyen Hasan Usta, kendinden his laf çıkmıyormuş gibi; Vali beye, "Ne kızıyorsun Vali bey, yüz paralık kahveden deve çıkacak değil ya der.

  10- PADİŞAH VE KAYSERİLİ

  Padişah “Bana yalan söyleyebilene bir küp dolusu altın vereceğim” der. Bunun üzerine Kayserili “padişahım, sen benim babamdan borç olarak bir küp dolusu altın almıştım. Şimdi geri almaya geldim. Yalandır dersen ödülümü ver, yalan değil dersen borcunu öde!..”

 Bol fıkralı ve tebessüm dolu bir dünya dileğiyle J

PAYLAŞ

DİĞER YAZILARI

×