Hüsamettin URFALIER

Hüsamettin URFALIER

Kayseri, Köşe Yazısı, Hüsamettin Urfalıer, Yazar

Anneler Günü Bir Güne Sığarmı?

Anneler günü kutlaması ABD’li Anna Jarvis’in 9 Mayıs 1905’de annesini kaybetmesiyle başlamıştır. Jarvis annesine hayatta iken gerekli ilgiyi gösteremediğine inanıyordu. Annesinin ölümünün üzerinden geçen iki yıl süresince bu duygusal sıkışıklığın içerisinden kendisini çıkaramamıştı. Bir fikir geldi aklına arkadaşlarını evine davet edecek ve bu günün anneler günü olarak kutlanmasını teklif edecekti. Bu fikir Jarvisin çalışmalarıyla gazete patronlarından işadamlarına, devlet ve din adamlarına kadar herkese iletildi. Nihayet ABD Başkanı Wilson’un onayı ile Mayıs’ın ikinci pazarı Anneler Günü ilan edildi. Daha sonra diğer ülkelere yayıldı. Bu gün çiçek, tebrik kartı ve hediye satışlarının tavan yaptığı bir gün haline geldi. Buna karşın küçük yaşta hem annesini hem babasını kaybetmiş ve kimsesiz büyümüş olan Peygamber Efendimiz (S.A.V.)  eğer böyle bir günün ille de kutlanması gerekseydi hâşâ O düşünemez miydi bunu? O akıl edip, kendi annesinin ölüm yıldönümünü “Anneler Günü” ilân edemez miydi? Kutsal dinimiz İslamiyet anne ve babaya yeterince önem vermiş ve onlara “öf” bile demeyi yasaklamıştır. Bu yüzden toplum olarak yaşlılara önem veren, saygı, sevgi ve şefkatle onların gönlünü hoş tutmağa çalışan bir yapımız var. Oysa batı toplumu, kültüründeki yozlaşma nedeniyle anne ve babasına önem vermeyen, onları yaşlandıkça geri plana itip, yalnızlığa mahkûm eden bir hale gelmiştir. Anneler Günü, Babalar Günü gibi yılda bir iki günle bu ayıbının bir nev’i telafisi yoluna gitmek istemiştir. Bizler de Yüce Dinimiz İslama uygun yaşayabilsek bu tarz günleri kutlamaya ihtiyaç duymayız.

 Sizlere tuhaf gelebilir ama annemi ne zaman öpüp, ona ne zaman hediye alacağıma başkalarının karar vermesi içime sinmiyor. Değerli okuyucularımızın “Bırak da annelerimiz bir gün kendilerini daha özel hissetsinler ne olacak yani?” dediklerini duyar gibiyim. Bu nedenle bundan sonraki  satırlarımı bu düşünce zarfında yazıyorum. Gerçekten de kaybettiğinde “keşke daha çok sarılsaydım” diyeceğini bile bile “sevgisini göstermekte ya da ifade etmekte zorlanan” pek çok kimse bakımından “insan böyle günler sayesinde annesine babasına belki sadece bu günlerde sarılma imkânı buluyor” demekten başka seçeneğim kalmıyor. Sadece bu günler sayesinde sevgisini bir nebze ifade edebilen, sevdiği insanlara dokunabilen, sarılabilen insanlar olduğundan böyle günleri reddetmek de istemiyorum. Zira buna gelene kadar “dişi ağrıyan adamın dişçiye gitmekten para tutar diye çekinmesi, ama son model telefon almaktan çekinmemesi de” bu davranış modelini anneler gününe hapsetmek olacağını ve asıl büyük resmi görmemek olduğunu düşünüyorum. Bunlar yanında anneler ve babalar günü bence bunlar içinde en güzel en samimi olanlarından. Sanırım bunları icat edilmeseydi günümüz anlayışıyla bizim etmemiz gerekecekti!! İşin aslı ihtiyaç olmadığı halde bir metaya ihtiyaç hissi uyandıran bütün etkinliklere önyargılı bakıyorum. Tüm bu duygu ve düşünceler bağlamında demem o ki; çiçeği çiçekçiden almak yerine bahçeden bir çiçek kopar ver annene ve sarıl ona içten bir şekilde kokusunu içine çek, "seni çok seviyorum canım annem..." diyin elini öpüp duasını alın bitsin gitsin. Diğer 364 gün "öf anneeeee..." deyip bir gün "canım annem!" diyorsanız çözümü kendimiz dışında başka bir yerde aramak çare değil!!! "Annesini seven insana her gün anneler günüdür!!" Bugüne özel çocuğu vefat etmiş veya annesine gelip gitmeyen aramayan sormayan akraba, komşu, tanıdık-tanımadık annelerimizin, huzurevlerinde (ki bu ismi doğru bulmuyorum) yaşamak zorunda kalan annelerimizin ellerini öpmek hayır dualarını almanızı naçizane tavsiye ederim.

 Ne güzel söylemiş söyleyen: "Ana başa tâc imiş, her derde ilaç imiş. Bir evlat pir olsa da anaya muhtaç imiş."

PAYLAŞ

DİĞER YAZILARI

×